Anasayfa » Yılan Hikâyesi mi, Yoksa Hikâyenin Yılanı mı?!..
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Yılan Hikâyesi mi, Yoksa Hikâyenin Yılanı mı?!..

Yazı Hakkında

Başlık: Yılan Hikâyesi mi, Yoksa Hikâyenin Yılanı mı?!..
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 14 Ekim 1998, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Yılan Hikâyesi mi, Yoksa Hikâyenin Yılanı mı?!..

Geçen hafta derste “türban” konusu tartışılıyordu. Bir kız öğrenci söz aldı:

– Kız arkadaşların bir kısmı, başını inandığı için örtüyor. Zaten bazıları imam hatip okulunda buna alıştırılmışlar.. Bir kısmı bunu ailesinin baskısıyla yapıyor.. Ama bazılarının “türban” takmasının nedeni ise para…

Ve ekledi:

– Somut bildiğim örnekler var.. Ayda 300 dolar alıyorlar.

Örgütlü oldukları apaçık olan “türban” gösterilerinin, yer yer cumhuriyet karşıtı bir tepkiye dönüşmesi, acaba bir ‘kaza’ mı? Yoksa mızrağın çuvala sığmamasının doğal bir sonucu mu?

★★★

Geçenlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görkemli toplantı salonunda bir açıkoturum vardı. “Atatürk ve Din” konusu, büyük bir kalabalığın önünde tartışıldı

Başörtülülerle başörtüsüzlerin yan yana izledikleri bir toplantıydı bu.

Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları düzenlemişti.

Açış konuşmasını yapan kadın kolları başkanı, çağdaş giyimliydi. Şık başörtüsü, saçlarının ön kısmını açıkta bırakmıştı.. Sunucu genç kızın ise başı tamamen açıktı.

Diyanet İşleri Başkanı dahil.. konuşmacılar, Atatürk‘ün dine yaklaşımım, kendi sözleri ve yaptıklarıyla değerlendirdiler. Somut olmaya özen gösterdiler. En büyük alkışı ise toplantıyı yöneten Yekta Güngör Özden aldı.

Yani, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin, dinci basının hedef tahtası olan genel başkanı…

En çok da bir sözü alkışlandı:

Milliyetçiyim, ama ırkçı değilim.. Dindarım, ama dinci değilim!

Ve bir nokta, bir kez daha gözler önüne serildi:

Bir yandan bazı dinciler, öte yandan bazı komünistler ve numaracı cumhuriyetçiler; yırtınıyorlar, Atatürk’ü “din karşıtı” gösterebilmek için!

İki ucun ve de uçsuzların ilginç bir buluşması bu.. Acaba onları bir araya getiren etken nedir?!

★★★

Atatürk din ile dini kullananları ayırmaya her zaman özen göstermişti. Ama devrimin özünü kavrayamamış olan bazıları yanılgılar içindeydiler.

Bir gün Atatürk’e,  Münir Hayrı Egeli’nin namaz kıldığını “ihbar” ettiler. Ve Atatürk, fırsatını bulunca, ihbarcıların önünde ona sordu:

– Niçin namaz kılıyorsun?

– Bana huzur veriyor.. Kendimi daha iyi hissediyorum..

Atatürk, diğerlerine döndü.

– Batan bir gemidesiniz; kimden yardım istersiniz? Elbette ki Tanrı’dan!.. Bundan daha doğal ne olabilir ki!

Şaşkın, başlarını öne eğdiler..

Sayın Özden, İsmet İnönü‘nün son nefesini verdiği odada, kapının üzerinde çerçeveli bir yazı bulunduğunu anlattı: “Allah’ın Dediği Olur!”..
Pembe Köşk’te, devrimin ünlü Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, davudi sesiyle mevlit okurdu.

Ama tüm bunlar dört duvar arasında kalırdı. Bir siyasal gösteriye dönüşmesine izin verilmezdi.. Ve devrim düşmanları da. Hasan Âli’yi “Allahsız komünist” olmakla suçlamayı sürdürürlerdi.

★★★

“Atatürk ve Din” konulu açıkoturumun konuşmacılarından birisi de, Gazeteci-Yazar Nevval Sevindi idi.

Sayın Sevindi, Cezayir’de çok kişiden aynı şeyi duymuş:

“-Çocukken sık sık deniz kıyısına gidip beklerdik.. Atatürk gelip bizi de kurtaracak diye!..”

Atatürk onlar için bir efsaneydi.

Bizim içinse bir gerçek.

Ve kimileri o gerçeği, bir gerçekdışına döndürmeye çalışıyorlar.. Bilmiyorum cehaletten mi, gafletten mi, yoksa hıyanetten mi?!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz