Anasayfa » Yöneticilerimiz Uyuyor mu?

Yazı Hakkında

Başlık: Yöneticilerimiz Uyuyor mu?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih:  28 Nisan 1993, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Yöneticilerimiz Uyuyor mu?

Denizli’de başlatılan bir hareket, patlarcasına büyüyor. Oradan tüm Ege’ye ve giderek bütün yurda yayılırsa şaşırmayın.

Çünkü büyük bir toplumsal gereksinmeye dayanıyor. Mumcu’nun ölümünün ortaya çıkardığı gereksinmeye…

Eski-yeni belediye başkanları, baro başkanları, meslek odaları başkanları, sol parti yöneticileri, il genel ve belediye meclisi üyeleri, gazeteciler, her meslekten insanlar.. Denizli’nin şimdiki belediye başkanı Ali Marım’dan, SHP eski genel sekreteri ve eski milletvekili Halil İbrahim Şahin’e kadar..

“Sol”a ve “demokrasiye” inanmış yüzlerce düşünen insan.

Kendilerine “Denizli Sol da Birlik Komitesi” adını vermişler ve şu gerçekten yola çıkmışlar:

“Atatürk ilke ve devrimlerine, emeğin yüceliğine ve ağırlığına, demokrasinin evrensel değerlerine inanan üç partimizin birleşmemesi, bütünleşmemesi için neden yoktur.”

★★★

Bir süre önce Cumhuriyet Gazetesi’nde, “Ankara Batıkent Demokratik Oluşum Platformu Duyurusu” yayınlandı. Altında 400’ü aşkın imza vardı.

Demokrasiyi ve onun “olmazsa olmaz” koşulu olan laikliği korumak için bir araya gelmişlerdi. İşin başa düştüğünü anlamışlardı.

“Savaşmak için dayanışmak” gerektiğinin bilincindeydiler.

Aralarında para toplayıp “duyuru”larını ve açık isimlerini yayınlattılar:

“Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun ve birçokları, laikliğe ve demokrasiye inandıkları için öldürüldüler. Laikliğe ve insan haklarına dayalı bir demokratik düzeni, uygar olmanın ve insanca yaşamanın en temel koşulu olarak görüyoruz. Laikliği
ve demokrasiyi savunmak için her türlü barışçı girişimin içinde olacağız ve yılmadan mücadele edeceğiz.”

★★★

Başına “bir şey” gelmemesi için adını açıklamak istemediğim bir ilkokul müfettişinden aldığım mektup çoktandır masamda duruyordu.

İmza “tek”ti; ama sayısız benzer duygu ve düşüncenin temsilcisi gibiydi:

“Şeriat ağır ağır geliyor. Bu imam-hatip okullarıyla, Kuran kurslarıyla bizler mücadele edemeyiz. RP belediye başkanlıklarını nasıl alıyorsa, Mezarcı gibi Atatürk düşmanları yarın ağır ağır hükümeti de ellerine geçirecekler. Demokrasi, diyeceğiz; halk seçti, diyeceğiz. Ve
yavaş yavaş şeriat gelecek.”

“Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz, diyenler kimlerdi? Faşizmin babası, şeriatın hamisi kimdi? 25 yıldır adım adım yurdu bu hale getirenler kimlerdir?”

“… Sayın Kışlalı, korkuyorum. En kötüsü de umudum kalmadı. Çabalarımız boşuna. Bu üç parti, bir parti etmez. Bırakın bir seçime ayrı ayrı girsinler de, boylarının ölçüsünü alsınlar…”

★★★

Değerli bir kültür adamı olan Sami N. Özerdim, görme zorluğuna karşın dayanamayıp yazmış. Şöyle diyor:

“Özdeş düşüncede olduğumuzu görerek sevindim..  Geçen aylar içinde, önce SHP’ye sonra Fikri Sağlar‘a, sonunda Erdal İnönü’ye yazdığım mektuplarda, ben de, partinin bayrağından altı okun çıkarılmasını, ondan sonra ne isterlerse yapabileceklerini öne sürdüm.. F. Sağlar, şimdi de, başdanışmanı için, artık ‘tek ses’in geride kaldığı düşüncesini ileri sürüyor. İyi ama, Atatürk karşıtı birini alacağına, çok sesli bir geniş düşünür kişi yetmez miydi? Bu da, bir tür, kabahati geride bırakan bir özür değil mi?”

“… Eski SBF’’lilerden arkadaşım Süreyya Şehitoğlu, bakanlıkta danışman H.B.K. ile konuşurken, Atatürk’ün adını anınca, bu kişi ellerini kaldırarak, ‘Atatürk artık bitti!’ demesin mi? Atatürk’ü henüz aşamadık ki, tükenmiş olsun; ama, bu kişiler, kendilerini O’nun üstünde görüyorlar. ”

(Mektuptaki, Sayın Kültür Bakanı ile ilgili bazı tümceleri çıkardım. Söz konusu danışmanın da açık ismini yazmak istemedim. Sayın Özerdim’in beni anlayışla karşılayacağını umarım..)

★★★

Yazıma çoğul, örgütlü tepkilerden söz ederek başladım. Aslında tersini yapmak daha doğru olurdu.

Çünkü giderek artan, yoğunlaşan tekil tepkiler; etkili olabilmek için artık çoğul-örgütlü tepkilere dönüşüyor.

İnsanlar tepkilerini artık kendilerine saklamıyorlar.

Duygularını, düşüncelerini köşenizde ya da TV’de dile getirdiğinizde, yurdun her köşesinden başlıyor telefonlar. Siz de, o duygu ve düşünceleri anık daha yüksek sesle söyleme gücünü kendinizde buluyorsunuz.

Mektuplar, telefonlar, örgütlenmeler, konferanslar, açık oturumlar…

Yitirme tehlikesi doğunca, sahip olunan bazı şeylerin değeri daha iyi anlaşılıyor.

Kitleler demokrasiye ve demokrasinin temelini oluşturan Kemalist kazanımlara sahip çıkıyor. Ve insanın içinden haykırmak geliyor:

– Sol partileri yönetenler, uyuyor musunuz?!. Toplumun gerisinde kaldığınızın farkında değil misiniz?!. Kitlelerin sizin için değil, tersine sizin kitleler için var olduğunuzu unutuyor musunuz?!.

Unutkanları tarih affetmez!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz